SAYFA: (5)
Sovyet
hükümetinin 1920’li yıllardan itibaren eski hayat tarzına, eski âdetlere ve
bilhassa dine karşı şiddetle karşı çıkma siyaseti edebiyâtı yönlendiren en
önemli özelliklerden biridir. Sovyet hükümeti bununla halkı kendi geçmişinden,
tarihinden ve zengin geleneklerinden kopararak hayatın asıl mânâsının Sosyalist
rejimle başladığını telkin eden Marksist-Leninist ideolojiyi kabul ettirmeyi gaye
edinmiştir. Bu ideolojinin gereğini yerine getirmek üzere manzum eserler veren,
Bolşevik ihtilâli ve Sovyet rejiminin zaferini coşkulu bir şekilde terennüm eden
Karaçay-Malkarlı şairlerin başında İsa Karaköt ve Hazret Örten gelmektedir.
Eserlerinde
Bolşevik ihtilâli, Sosyalizm, Sovyet hayatı, Komünist Parti, Lenin, vs. gibi konuları
bolca işleyen İsa Karaköt [1900-1942] Sovyet dönemi Karaçay-Malkar
edebiyâtının bayraktar şairlerinden biridir. Bolşevik ihtilâlini ve Sovyet rejimini
öven coşkulu şiirleriyle tanınmıştır.
İsa
Karaköt [1900-1942]
İsa
Karaköt, Sovyet düzeninin kurulmasından sonra Komünist Partisine üye olmuş ve
eğitim görmek üzere Moskava’ya gönderilmiştir. 1921-1924 yılları arasında
Moskova’da “Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi”nde [Kommunistiçeskiy
Universitet Trudyaşçihsya Vostoka] okumuş ve buradan iyi bir komünist olarak mezun
olmuştur. II. Dünya Savaşı sırasında kendi isteğiyle Kızıl Ordu’ya yazılmış, 1942 yılında cephede
savaşırken hayatını kaybetmiştir.
Caññı
Şiirle [Yeni Şiirler] ve Revolüsion Cırla [İhtilâl Şarkıları]
İsa
Karaköt öğrencilik yılları sırasında başta Vladimir Mayakovski, Maksim Gorki ve S.
Yesenin olmak üzere birçok Sovyet-Rus şair ve yazarlarının eserleriyle haşır neşir
olmuş, 1922 yılından itibaren şiirler yazmaya başlamıştır. İsa Karaköt’ün
1924 yılında Moskova’da Arap harfleriyle ve Karaçay-Malkar Türkçesiyle
yayınladığı “Caññı Şiirle” [Yeni Şiirler] adlı kitabı Sovyet dönemi
Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk şiir kitabı sayılmaktadır. İsa Karaköt’ün
ikinci kitabı olan “Revolüsion Cırla” [İhtilâl Şarkıları, Kislovodsk] adlı
eseri 1931 yılında yayınlanmıştır. İsa Karaköt genel olarak coşkulu bir şekilde
Bolşevik ihtilâlini, Sovyet rejimini ve Sovyet liderlerini öven şiirler yazmıştır.
Bu tema dışında kayda değer birkaç şiiri vardır. Meselâ ilk olarak 12 Ağustos
1928 tarihinde “Tawlu Caşaw” [Dağlı Hayatı] gazetesinde yayınlanan “Kavkaz”
[Kafkasya] adlı şiiri çok meşhur olup modern Karaçay-Malkar şiirinin klasiklerinden
biri sayılmaktadır [Aqbaylanı vd., 1965:149-162; Qarakötlanı, 1980:7-13; Xubiylanı
vd., 1988:80-121].
Sovyet
rejiminin en ateşli savunucularından biri olan Hazret Örten [1907-1955]
Simferepol [Akmescit] şehrinde Öğretmen Okulundan mezun olduktan sonra Karaçay’a
dönmüş, 1928 yılından itibaren “Tawlu Caşaw” [Dağlı Hayatı] ve “Qızıl
Qaraçay” [Kızıl Karaçay] gazetelerinde çalışmıştır. Hazret Örten son derece
koyu bir komünist olarak tanınmasına rağmen Sovyet yetkilileri tarafından 1937
yılında tutuklanarak hapse atılmıştır. Uzun yıllar sürgünde hapis hayatı
yaşadıktan sonra 1955 yılında serbest bırakılmıştır. Ancak hapiste iken
sağlığı bozulan Hazret Örten yurduna dönerken tren vagonunda hayatını
kaybetmiştir.
Hazret
Örten öğrencilik yıllarında iken edebiyâta merak sarmış, Şark edebiyâtının
bütün eserlerini okumuş ve hatta şiir yazmaya klasik şairleri taklit ederek
başlamıştır. Meselâ “Caññı Cırla” [Yeni Şiirler, Rostov-Don, 1927] adlı
kitabında yer alan şiirlerinde, muhteva yönünden olmasa da, şekil bakımından klasik
şairlerin etkisi görülmektedir. Hazret Örten bu kitabında yer alan şiirlerinde bolca
Arapça ve Farsça kelimeler ile tamlamalar kullanmaktadır. Kendisi bu konuda
uyarılmış olmalıdır ki, “Erkinlikni Ciltinleri” [Hürriyet Kıvılcımları,
1929] adlı ikinci kitabında bu kelime ve tamlamalara rastlanmamaktadır.
Hazret
Örten [1907-1955]
“Endi
Biz da Küleyik” [Artık Biz de Gülelim] adlı ilk şiiri 1926 yılında “Tawlu
Caşaw” [Dağlı Hayatı] gazetesinde yayınlanan Hazret Örten bilhassa Sovyet
rejiminin ilk yıllarında yazdığı coşkulu şiirleriyle ön plana çıkmış,
döneminin en meşhur şairi olmuştur. Hazret Örten meşhur Sovyet-Rus şairi Vladimir
Mayakovski’den çok etkilenmiştir. Hazret Örten’in yazdığı şiirler hem muhteva,
hem de şekil bakımından V. Mayakovski’nin şiirlerine çok benzemektedir. Bu
yönüyle Hazret Örten Karaçay-Malkar şiirinin Mayakovskisi sayılmaktadır.
Hazret
Örten şiirlerinin birçoğunda Sovyet rejimini, Komünist Partiyi ve Lenin’i överken,
dinî ve millî değerleri sert bir şekilde eleştirmektedir. Rusça’dan tercüme
ederek 1931 yılında yayınladığı “Diññe Qarşçı” [Dine Karşı] adlı
kitabında medenî hayatın gelişmesinde dinin bir engel olduğuna dair bir sürü
fikirler ileri sürmektedir. Bunun dışında Hazret Örten’in bir de halk edebiyâtı
sahasında yapmış olduğu çalışmaları vardır. Türk Dünyasının hemen her
tarafına yayılmış olan Nasrettin Hoca fıkralarının Karaçay-Malkar Türklerindeki
varyantlarını derleyerek “Nasra Xocanı Xaparları” [Nasrettin Hoca Hikâyeleri]
adıyla 1931 ve 1936 yıllarında iki ayrı kitap halinde yayınlamıştır.
Sürekli
komünizm ideolojisini öven, milî ve manevî değerleri eleştiren tarzda eserler veren
Hazret Örten bu yönüyle eleştirilebilir. Fakat o dönemin şartları gereği sürekli
ve ölçüyü biraz da fazla kaçırarak komünizm temasını işlemiş olması Hazret
Örten’in ileriki yıllarda daha başka konularda da şiirler yazmayacağı anlamına
gelmemektedir. Günümüzde bile Karaçay-Malkar şiirinin en kâbiliyetli şairlerinden
biri olarak kabul edilen Hazret Örten’in, on yıl kadar süren kısacık edebî
hayatını devam ettirebilseydi, çok daha güzel eserler ortaya koyacağı muhakkaktır.
Bu ihtimali kuvvetlendirecek mahiyette, Hazret Örten’in o dönemde genç bir şaire
vermiş olduğu öğütler oldukça dikkat çekmektedir. Hazret Örten, ilerleyen
yıllarda Karaçay-Malkar edebiyâtının en meşhur roman yazarlarından biri olacak olan
Osman Hubiy adlı genç bir şairin “Komsomol Cırla” [Komsomol Şarkıları] adlı
şiir kitabını basım öncesinde tashih ederken genç şairi yanına çağırarak
kitabın muhtevasını eleştirir. Hazret Örten genç şaire şöyle der: “Senin bu
tür şiirlerini kitap halinde yayınlamak gerekir şüphesiz. Fakat sen henüz daha genç
bir şairsin. Kafanı sadece komünizm, komsomol ve Kızıl Ordu gibi şeylerle meşgul
etme. Aşk ve sevgi gibi güzel duygularla ilgili şiirler yazmaya çalış, kendini bu
sahaya yönlendir.” Buradan da anlaşılacağı üzere ömrü yetseydi Hazret
Örten’in kendisi de şüphesiz bu sahaya yönelecekti [Baltin, 1961:47; Aqbaylanı vd.,
1965:187-214; Karayeva, 1966:104-105; Oruslanı, 1975:48; Qagıylanı, 1975:118-119;
Xubiylanı vd. 1976:91-11; Ortabayeva, 1971:7; Xubiylanı vd., 1988:168-244].
Rus
şair ve yazarlarının eserlerini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme etmedeki
ustalığıyla tanınan Esat Bici [1900-1958] Moskova’da Lomonosov
Üniversitesinde Tıp Fakültesini okumuştur. 1928 yılında tahsilini tamamlayıp Doktor
olduktan sonra Karaçay’a dönerek uzun yıllar Devlet Hastanesinin Baş Hekimi olarak
çalışmıştır. Sovyet hükümetinin 1937 yılında gerçekleştirdiği katliamdan sağ
kurtulabilen birkaç millî aydından biridir. Bununla birlikte 1937 yılında
tutuklanarak meşhur Gulak takım adalarına sürgün edilmiş ve 1956 yılına kadar
burada sürgün hayatı yaşamıştır. 1957 yılında serbest bırakıldıktan sonra
Karaçay’a dönmüş ise de bir yıl sonra Moskova’da tedavi olurken kalp
rahatsızlığı sebebiyle hayatını kaybetmiştir.
Esat
Bici [1900-1958]
Esat
Bici’nin Rusça kaleme aldığı “Plaçet Les” [Orman Ağlıyor] adlı ilk şiiri
1921 yılında yayınlanmıştır. Esat Bici, Karaçay-Malkar Türkçesiyle tabiat ve yurt
sevgisi üzerine oldukça güzel şiirler yazmıştır. Bunun yanı sıra Sovyet rejimiyle
ilgili yazmış olduğu şiirler de az değildir. Meselâ “Qarnaşla” [Kardeşler]
adlı şiirinde işçiler ile köylülerin kardeş olduklarını ve komünizm ideali için
birlikte mücadele etmeleri gerektiğini söylemektedir. Esat Bici’nin Karaçay-Malkar
edebiyâtındaki asıl şöhreti, Rusça ile Karaçay-Malkar Türkçesini iyi bilmesi ve
elbette edebî kâbiliyete sahip olması sayesinde birçok Rus şair ve yazarın eserini
Karaçay-Malkar Türkçesine güzel bir şekilde tercüme etmesiyle teşekkül etmiştir.
Başta İvan Krılov, Aleksandr Puşkin, Mihail Lermontov ve Maksim Gorki olmak üzere
daha birçok Rus şair ve yazarın eserini Karaçay-Malkar Türkçesine tercüme ederek
yayınlamıştır [Aqbaylanı vd., 65:171-186; Bicilanı, 80:117-126; Xubiylanı vd.,
88:137-167].
Bolşevik
ihtilâli öncesinde Karaçay’da kadı olarak görev yapan Cafer Haçir Efendi’nin
kızı Abidat Botaş [1902-1982] Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk kadın şairi
ve piyes yazarı olarak bilinmektedir. Abidat Botaş’ın babası Cafer Haçir eski
usulde medrese eğitimi almış biri olmasına rağmen kızını Rusça eğitim veren
okullarda okutmuştur. Abidat Botaş yüksek tahsilini tamamlayıp Karaçay’a
döndükten sonra Kart-Curt köyünde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Okullarda
kız çocuklarının da okutulması gerektiği fikrinde ısrar edince Karaçay’ın ileri
gelen din adamlarının baskısıyla öğretmenlikten azledilmiştir. Bunun üzerine
Abidat Botaş da kendi evinde halı dokuma kursu adı altında gizlice kız çocuklarına
okuma yazma öğretmeye başlamıştır. Sovyet rejiminin oturmasından sonra 1924
yılında tekrar öğretmenlik görevine dönmüş ve hayatının sonuna kadar da bu
işine devam etmiştir.
Abidat
Botaş [1902-1982]
Abidat
Botaş’ın 1923 yılında yazıp sahneye koyduğu “Bay Caş bla Carlı Qız” [Zengin
Delikanlı ile Fakir Kız] adlı piyes aynı zamanda Karaçay-Malkar Türkçesiyle
yazılmış ilk piyes olarak kabul edilmektedir. Abidat Botaş’ın “Egeçle
Qaraññılıknı Qoyayıq” [Bacılar Cahilliği Bırakalım] adlı ilk şiiri 1924
yılında “Tawlu Caşaw” gazetesinin ilk sayısında yayınlanmıştır. Abidat Botaş
edebî hayatına piyes yazarak başlamışsa ise de 1930’lu yıllardan itibaren
çocuklara yönelik şiirler ve hikâyeler yazmaya ağırlık vermiştir [Aqbaylanı vd.,
1965:163-169; Xubiylanı vd., 1988:245-255].
Sovyet
dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtının ilk temsilcilerinden biri olan Davut Baykul
[1902-1942] ilk ve orta tahsilini Rus okulunda yapmıştır. 1925 yılında Öğretmenlik
kurslarını tamamladıktan sonra köyüne dönerek burada öğretmenlik yapmaya
başlamıştır. 1926 yılında Komünist Partiye giren Davut Baykul burada ideoloji
eğitimi aldıktan sonra 1929 yılında Rostov Üniversitesine Gazetecilik Bölümüne
gönderilmiştir. Davut Baykul yüksek tahsilini tamamladıktan sonra memleketine dönerek
“Qızıl Qaraçay” [Kızıl Karaçay] gazetesinde redaktör olarak çalışmaya
başlamıştır. 1937-1941 yılları arasında Karaçay Şair ve Yazarlar Birliği Genel
Sekreterliği yapan Davut Baykul, II. Dünya Savaşının başlaması üzerine 1942
yılında gazete muhabirliği yapmak üzere cepheye gönderilmiş ve bu görevi
sırasında hayatını kaybetmiştir.
Davut
Baykul [1902-1942]
Bolşevik
ihtilâli ve Sovyet rejimini öven tarzda eserler veren Davut Baykul’un “Bekmurzanı
Caşawu” [Bekmurza’nın Hayatı] adlı ilk hikâyesi ile “Caññı Caşawğa
Cırla” [Yeni Hayata Şarkılar] adlı ilk şiir kitabı 1931 yılında
yayınlanmıştır. Davut Baykul’un birçok şiirinde eski ve yeni hayatın mukayesesi
ön plandadır. “Tawlu Qıznı Cırı” [Dağlı Kızın Şarkısı] adlı şiirinde
Sovyet rejimi öncesindeki Karaçay-Malkar kızlarını sönük yıldızlara ve
bulutların arkasında kalıp ışık vermeyen bir aya benzetmektedir. Sovyet rejimi
geldikten sonra ise durum değişmiş, bütün kara bulutlar ve sisler dağılarak
yıldızlar ile ayın parlaklığı meydana çıkmıştır [Aqbaylanı vd., 1965:221-234;
Qaralanı-Borlaqlanı, 1990:14-34; Urusov vd., 1997:82-83].
Sovyet
dönemi Karaçay-Malkar edebiyâtında nesir ve bilhassa piyes türünde eserler veren Abdülkerim
Batça [1902-1935] Sovyet rejimine uygun “Qızıl Asker” [Kızıl Ordu],
“Caññı Zavodxa” [Yeni Fabrika] ve “Başladım” gibi birkaç şiir de
yazmıştır. Abdülkerim Batça’nın asıl şöhreti “Axmat-Batır” [Ahmet-Batır]
adlı beş perdelik piyesiyle teşekkül etmiştir. Abdülkerim Batça’nın bu eserinde
Sovyet rejiminin ilk yıllarında cereyan eden Bolşevikler ile Menşevikler arasındaki
çatışmalar anlatılmaktadır. Eser “Kızıl Asker”in zaferiyle sona ermektedir.
Abdülkerim
Batça [1902-1935]
1934
yılında Moskova’da düzenlenen I. Sovyet Şair ve Yazarlar Kurultayına Karaçay’dan
temsilci olarak katılan Abdülkerim Batça 1935 yılında “meçhul” bir şekilde
hayatını kaybetmiştir [Aqbaylanı vd., 1965:215-220; Qaralanı-Borlaqlanı,
1990:53-58].
Karaçay-Malkar
Türkçesiyle yayınlanmış ilk roman olan “Qara Kübür” [Kara Sandık] adlı eserin
yazarı Hasan Appa [1904-1938] aynı zamanda Karaçay-Malkar Türkleri içerisinde
komünist ideolojiyi benimseyen millî aydınların en önde gelenlerinden biridir. Hasan
Appa, 1930-36 yılları arasında Karaçay-Çerkes Muhtar Vilayeti Komünist Partisinin
üst düzey kademelerinde çalışmış, bilâhare Vilayet Başsavcısı olarak görev
yapmış, 1937 yılında Komünist Parti Genel Sekreteri olmuştur. Hasan Appa bu tarihten
sonra, Sovyet hükümetinin Karaçay-Malkar Türklerine yaptığı zulmü bizzat yaşayıp
görünce hayal kırıklığına uğramış ve komünist hareketi içerisinde olmaktan
duyduğu pişmanlığı halkına karşı açıkça itiraf etmiştir.
Hasan
Appa, Sovyet rejimini oturtmak bahanesiyle Karaçay-Çerkes Muhtar Vilayeti idaresinde
görev yapan Karaçaylıların tasfiye edilerek onların yerine Rusların getirilmesine
karşı çıkınca 1937 yılında tutuklanarak hapse atılmıştır. Uzun bir süre
boyunca hapishanede korkunç işkencelere maruz kalmış, vücudunun bütün kemikleri
kırılmış bir vaziyette ölümünden bir ay önce kaldırıldığı hastanede 1938
yılında hayatını kaybetmiştir.
Hasan
Appa [1904-1938]
Hasan
Appa öğrencilik yıllarında iken edebiyâta merak sarmış; Aleksandr Serafimoviç,
Mihail Şolohov, Maksim Gorki ve Anton Çehov’un bütün eserlerini okumuş ve bilhassa
M. Şolohov ile M. Gorki’den çok etkilenmiştir. Bolşevik ihtilâli ve Sovyet
rejimiyle ilgili bir sürü kitap yazan Hasan Appa’nın Karaçay-Malkar edebiyâtındaki
asıl önemi ve şöhreti meşhur “Qara Kübür” [Kara Sandık] adlı üç ciltlik
romanıyla teşekkül etmiştir. Bu romanın en büyük özelliği Karaçay-Malkar
Türkçesiyle yazılmış ilk roman olmasıdır. Romanın ilk iki cildi ayrı ayrı 1935
ve 1936 yıllarında yayınlanmış, daha sonra bu ilk iki cilt tek bir cilt halinde 1937
yılında tekrar yayınlanmıştır. Romanın en önemli ve son bölümü olan üçüncü
cildi ise Hasan Appa’nın tutuklanarak öldürülmesi nedeniyle yayınlanamamıştır.
Qara
Kübür [Kara Sandık] Adlı Romanın 1958 Baskısı
Hasan
Appa bu romanında, Karaçay Türklerinin 1890’lı yılların sonları ile 1905 Rus
ihtilâline rastlayan bir dönemini anlatmaktadır. Romanda, Karaçay’da görev yapan
Çarlık Rusyası idarecileri ile Karaçay beyleri proleter bakış açısıyla sert bir
şekilde eleştirilirken, türlü baskılar altında ezilen fakir halk tabakalarının
kurtulacağı günler, yani Bolşevik ihtilâli ve sonrasındaki kurulacak olan yeni
Sovyet hayatı müjdelenmektedir. Roman açık ve akıcı bir dille yazılmıştır.
Rusça kelimelerin kullanılmamasına özen gösterilmiştir. Tarihî olaylara, halk
edebiyâtı ürünlerine ve etnografik unsurlara romanda bolca yer verilmekte, eski âdet
ve geleneklerden örnekler verilerek Karaçay Türklerinin eski kültürü ve hayatı
tasvir edilmektedir.
Qara
Kübür [Kara Sandık] Adlı Romanın 1986 Baskısı
Hasan
Appa ilerleyen yıllarda Sovyet rejiminin gerçek yüzünü ve çarpıklıklarını
görüp hayal kırıklığına uğrayınca bu durumu anlatmak üzere romanının
üçüncü cildini kaleme almıştır. Fakat romanın el yazması halindeki üçüncü
cildi, Hasan Appa’nın tutuklandığı 1937 yılında Sovyet yetkilileri tarafından
yakılarak imha edilmiştir. El yazması halindeki üçüncü cildin imha edilmesi
sebebiyle bu roman tabiatıyla eksik kalmıştır. Bunun üzerine Sovyet yetkililerinin
emriyle “Qara Kübür” [Kara Sandık] adlı romanın devamı niteliğinde Tahir Koban
adlı başka bir Karaçaylı yazara “Tawlada Tawuş” [Dağlarda Ses] adında
ısmarlama bir roman yazdırılmıştır. “Qara Kübür” [Kara Kübür] adlı romanla
ilgili başka önemli bir husus ise 1958 yılı baskısı da dahil bu romanda yer alan
Çarlık Rusyasını kötüleyen ifadelerin 1986 yılı baskısından çıkarılmış
olmasıdır [Aslanbek, 1951:20, 26; Appalanı, 1958:182-184; Karayeva, 1966:124-125;
Karça, 1969:36-40; Süyünçlanı, 1974:282-315; Urusov vd., 1997:62-63;
Qaralanı-Borlaqlanı, 1990:73].
Tawlada
Tawuş [Dağlarda Ses]
Kaynak: http://www45.brinkster.com/karachaymalkar/sovyetdonemindekarachaymalkaredebiyati.08.htm |